ISLAHAT FERMANI

1. Hazırlanışı

Islahat Fermanı, Kırım Harbinin son yıllarında hazırlanarak Paris Andlaşmasının  imzalanmasından altı hafta önce, 28 Şubat 1856’da Bâb-ı Âlî’de bütün bakanlar, yüksek memurlar, şeyhülislâm, patrikler, hahambaşı ve cemaat ileri gelenleri önünde okunarak ilân edildi ve Paris Andlaşmasını hazırlayan devletlere bildirildi[1]. Kitaplarda Islahat Fermanının “dış baskı” sonucu çıkarıldığının yazılması âdettir. Kırım Harbinde, İngiltere, Fransa ve Avusturya Osmanlı İmparatorluğunu Rusya’ya karşı desteklemişti. 1856 Paris Konferansı öncesinde, Osmanlı İmparatorluğunu Rusya’nın müdahalelerine karşı korumanın bedeli ve Osmanlı İmparatorluğunun Avrupa Devletleri ailesine katılmasının şartı olarak Avrupa Devletleri birtakım şartlar ileri sürdüler[2]. Bu şartlar Islahat Fermanının esasları olarak Ali Paşa  ile İstanbul’daki İngiliz ve Fransız elçileri arasında kararlaştırıldı[3]. Islahat Fermanı da Tanzimat Fermanı gibi Padişah Abdülmecid  tarafından ısdar edilmiştir.

2. Hükümleri

Islahat Fermanı Tanzimat Fermanından daha kapsamlıdır.

1. Islahat Fermanı Tanzimat Fermanının tanıdığı hak ve özgürlükleri, benimsediği esasları bir “kerre dahi tekit ve teyit kıl”mıştır.

2. Gayrimüslim tebaaya eskiden beri tanınmış hakların aynen sürdüğü belirtiliyordu (... tebea-i gayr-i müslime cemaatlerine ecdad-îzamım taraflarından verilmiş ve sinîn-i âhirede îta ve ihsan kılınmış olan bilcümle imtiyazat ve muafiyet-i ruhaniye bu kere dahi takrir ve ibka kılınıp..”).

3. Gayrimüslim tebaanın ihtiyaçları “patrikhanelerde teşkil olunacak meclisler marifetiyle” Bâb-ı Âliye “arz ve ifade” edilecekti.

4. Patriklerin seçim usûlü  (usûl-i intihabileri) ıslah olunacaktı.

5. Gayrimüslim din adamlarına devlet maaş bağlayacaktı (“...patriklere ve cemaat başlarına varidat-ı muayyene tahsis ve rühban-ı sairenin dahi rütbe ve mansıplarına göre kendilerine bervech-i hakkaniyet maaşlar tayin olunup...”)

6. Hıristiyan rahiplerinin menkul ve gayrimenkul mallarına müdahalede bulunulmayacaktı.

7. Gayrimüslimler kendi işlerini görebilmeleri için her cemaat birer meclis seçecekti. (“... gayr-i müslime cemaatlerinin milletçe olan maslahatlarının idaresi her bir cemaatin ruhban ve avamı beyninde müntehap azadan mürekkep bir meclisin hüsn-i muhafazasına havale kılınması...”).

8. Gayrimüslimlerin ibadet yerlerinin, okul, hastane ve mezarlıklarının tamirlerine engel olunmayacak; yenilerinin yapılmasına izin verilecekti.

9. “Bir mezhebe tâbi olanların adedi ne miktar olursa olsun ol mezhebin kemal-i serbesti ile icra olunmasını temin için” lazım olan tedbirlerin alınması öngörülüyordu. Yani ibadet özgürlüğü tanınıyordu.

10. Mezhep, dil ve cinsiyet bakımından eşitlik ilkesi kabul ediliyordu (“... mezhep ve lisan veyahut cinsiyet cihetleriyle sünuf-ı tebaa-i saltanat-ı seniyyemden bir sınıfın âher sınıftan aşağı tutulmaması...”). Din ve mezhep yüzünden kimsenin aşağılanmaması da isteniyordu.

11. Din ve mezhep değiştirmek için kimsenin zorlanmaması (“...tebdil-i din ü mezhep etmek üzere kimse icbar olunmaması...”) ilkesi benimseniyordu. Keza, İslâm dininden çıkmanın idam ile cezalandırılmayacağı belirtiliyordu. Bunlarla “inanç özgürlüğü”nün kabul edildiğini söyleyebiliriz.

12. Devlet memurluğuna girişte din farkı gözetilmemesi (tebea-i Devlet-i aliyyemim cümlesi herhangi bir milletten olursa olsun devletin hizmet ve memuriyetlerine kabul olunacakları...”) ilkesi benimsenmişti. Bu ilkeyle gayrimüslimlerin memurluğa girişi konusundaki “siyasal hakları” tanınmıştı.

13. Gayrimüslimler de devletin askerî ve mülkî okullarına kabul edileceklerdi (“... saltanat-ı seniyyem tebaasında bulunanların... cümlesi bilâfark ve temyiz Devlet-i aliyyemin mekatib-i askeriyye ve mülkiyyesine kabul olunması...”).

14. Ticaret ve ceza davalarında eğer taraflardan biri Müslüman ve biri gayrimüslim veya bir yan gayrimüslim tebaa, diğer yan yabancı ise, yargılama karma mahkemelerce ve alenî olarak yapılacaktır (“...ehl-i İslâm ve Hıristiyan vesair tebaa-yi gayr-i müslime miyanesinde veyahut tebaa-i İseviyye vesair teba-i gayr-i müslimeden mezahib-i muhtelifeye tâbi olanların birbiri beyninde ticaret veyahut cinayata müteallik zuhura gelecek cemi devaî muhtelit divanlara havale olunup...”). Ancak, iki gayrimüslimin arasındaki davaya ise taraflar isterlerse kendi patrikhaneleri bakabilecekti. Mahkemelerde şahitlik hususunda Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında eşitlik esası kabul ediliyordu.

15. İşkence ve eziyet ve bunlara benzer muamelelerin yapılması yasaklanıyor, bunları emreden amirlerin ve yapan memurların cezalandırılması öngörülüyordu (“... mücazat-ı cismaniye ve eziyet ve işkence müşabih kaffe-i muamele dahi kamilen lağv ve iptal kılınması ve bunun hilafına vukubulacak harekat şediden men ve zecrolunacağından maada bunun icrasını emreden memurin ile bilfiil icra eyleyen kesanın dahi ceza kanunnamesi iktizasınca tekdir ve tedip olunması...”). Keza, hapishane şartlarının iyileştirilmesi (“... usûl-i hapsiyyenin mümkün mertebe müddet-i kaile zarfında ıslahına mübaşeret edilmesi...”) isteniyordu.

16. Askerlik hizmetine gayrimüslim tebaanın da kabulü (tebaa-ı gayrimüslime dahi ehali-i İslâm misillü hisse-i askeriyye itası”) esası benimsenmişti. Ancak askerlik hizmetine gitmek istemeyenler için “bedel vermek ve nakden akçe ita etmek” usûlü de kabul ediliyordu.

17. Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında vergiler açısından da eşitlik sağlanıyordu. Vergi alımında din ayrımı yapılmayacağı ilân ediliyordu (“... tebaa-i saltanat-i seniyemin kâffesi üzerine tarh olunacak vergi ve tekalif sınıf ve mezheplerine bakılmayacak bir surette ahz olunması...”). İltizam usûlünün kaldırılarak vergilerin doğrudan alınması öngörülüyordu.

18. Yabancılara Osmanlı toprakları üzerinde mülk edinme hakkı (“... ecnebiyyeye dahi tasarruf-ı emlak müsaadesinin itâ olunması...”) tanınıyordu.

19. Gayrimüslimler de eyalet meclislerine girebilecek ve Meclis-i Vâlâ’da temsil edilebilecekti. Böylece gayrimüslimlerin siyasal temsil hakları o zamanın koşulları ölçüsünde kabul ediliyordu.

Yukarıdaki ilkelerden de açıkça anlaşılacağı üzere, Islahat Fermanının ana hedefi, Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında her yönden tam bir eşitlik sağlamaktı. Din, vergi, askerlik, yargılama, eğitim, devlet memurluğu ve temsil alanında o zamana kadar olan farklar kaldırılıyordu. Din bakımından ayrımcılık kaldırılıyor, dini dolayısıyla kimsenin aşağılanmaması öngörülüyor, din değiştirme hakkı kabul ediliyor, İslâm’dan çıkmanın ölüm cezasıyla cezalandırılması usûlüne son veriliyordu. Vergi bakımından olan eşitsizlikler de kaldırılıyordu. Keza askerlik bakımından da eşitlik sağlanıyordu. Tanzimata kadar Hristiyan tebaa askere alınmazdı. Islahat Fermanı gayrimüslimlerin de askerlik hizmeti yapmaları prensibini açıkça kabul etmiştir. Ancak askerlik hizmetini yapmak istemeyenler için ise “bedel-i nakdi” formülü bulunmuştur. Bu bir derece haraç vergisinin devamı demekti; ama böylece artık Müslümanların da bedel-i nakdi vererek askere gitmeme hakları tanınmış oluyordu[4]. Mahkemelerde gayrimüslimler aleyhine olan eşitsizlikler kaldırılmıştır. Gayrimüslimlerin, Rumlar hariç, devlet memurluklarına geçme hakları yoktu. Islahat Fermanı bu eşitsizliği de gidermiştir. Gerek askerlik, gerek memurluk, bunları hazırlayan okullarla ilgili olduğundan gayrimüslimlerin de askerî ve mülkî okullara girebilmesi esası kabul edilmiştir. Gayrimüslimlere eyalet meclislerinde ve Meclis-i Vâlâda temsil hakkı verilerek onların siyasal hakları da tanınmıştır.

3. Hukukî Biçimi

Islahat fermanının hukukî biçimi Tanzimat Fermanınınki gibidir. Yani hukukî biçimi bakımından Islahat Fermanı da bir “ferman”dır. Bu konuda gerekli açıklama yukarıda Tanzimat Fermanı başlığı altında yapılmıştır. O nedenle bu konuya tekrar girmiyoruz.

4. Anayasal Niteliği

Islahat fermanının anayasal niteliği Tanzimat Fermanınınki gibidir. Yani Islahat Fermanı şeklî anlamda değil, maddî anlamda anayasal niteliktedir. Bu konuda gerekli açıklama yukarıda Tanzimat Fermanı başlığı altında yapılmıştır. O nedenle bu konuya tekrar girmiyoruz.

Sonuç olarak, Osmanlı İmparatorluğunda Islahat Fermanı ile tebaaya o dönem Avrupa ülkelerinde tanınan temel hak ve özgürlüklerinin önemli bir kısmının tanındığını görmekteyiz. Tanzimat ve Islahat Fermanlarıyla tanınan hakların, o dönemde Batı ülkelerinde tanınan haklar ile, birçok eksiği olmakla birlikte, karşılaştırılabileceğini söyleyebiliriz. Sonuç olarak, Islahat Fermanı, Sened-i İttifak ile başlayan, Tanzimat Fermanı ile devam eden Osmanlı anayasacılık hareketleri içinde atılmış önemli bir adımdır.


OKUYUNUZ.
 
Sitemizdeki tüm şeyler ücretsizdir. sitemize kaydolmak ücretsizdir sadece kategorilerdeki anketi çok süper yapın güzel bir dite yaptım sizin için
 
Bugün 3278 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol